E-Ticaret Paketleri
Telefon
WhatsApp
BİRAZ SEN  BİRAZ BEN

Biraz sen biraz ben; başka hayatlarda kendi hayatlarımızı yakalayabilmek ve o hayatlara dokunabilmek ne kadar güzel olurdu öyle değil mi ?  her şeyde olan o birazları görebilmek.

Duygudan yoksun yazılan tüm hikayeler sıkıcı olur... Önemli olan o yazıyı yazarken o duyguyu tüm hücrelerinizde hissedebilmenizdir. O insanın kalbine dokunabilmektir.Kaç kalbe dokunabildiniz?...

Yabancı birinin gelip size kalbini açtığını hiç hatırlıyor musunuz? ...

O  yabancının; bana  kalbinin tüm kapılarını sonuna kadar açıp, tüm yaşanmış olan o acılarını yüreğinden diline dökerek anlatması ile başladım bu yazıma...

Çünkü  ''merak insanların yollarını kesiştiririrmiş...''

Bazen hiç tanımadığınız bir yabancının hikayesinde bulursunuz kendinizi ve o yaşanan acılara ortak olursunuz ve benim de bu yazımı yazmamım tek amacı bu idi. O yabancının hayatında kendimde bir yer bulabilmemdi...

Sır tutabilir misin? dedi;

Bunları söyledikten sonra hüzünle duraksadı, minicik bedeniyle yaşama tutunmaya çalıştığı o yorgun yıllarını anlatması çok da kolay olmayacaktı çünkü...  Arkasına yaslandı ve sırdaş olmanın ciddiyeti ile o hikayesini anlattı bense yazdım...

Kolay mı? yılların öfkesini  anlatabilmek!..

Hiç unutmam; henüz 12 yaşındayım ve çalışmak zorunda olduğum için bir yakınım tarafından Ege'nin küçük bir sahil kasabasında küçük bir işletmede çalışmaya başladım. Bir taraftan çalışıyor paramı kazanıyorum diğer taraftan da aileme kendimi kanıtlamaya çalışıyorum ''Bende varım bu hayatta benide görün diyebilmek adına ...''

Tabi dünyaya bir kez;  bir sıfır yenik başlamışsanız o şansızlıklar silsilesi peşinizi hiçbir zaman bırakmaz, şansızlığımda, kaderim gibi peşimi bırakmamıştı.

Hiç yapmadığım bir şey yüzünden suçlanmıştım. Kaybolan bir eşyanın suçlusu bir anda ben olmuştum. Ne yaptıysam kendimi kimseye anlatamadım.

Korku ve panik halinde ; O küçücük yüreğim ile sadece avazım çıktığı kadar ben yapmadım, ben yapmadım diyebildiğimi hatırlıyorum. Ne yaptığımı bilmez vaziyette dolanırken buldum kendimi...

Tanıdık gölge  olur mu demeyin? Birilerinden kaçıyor yada saklanıyorsanız her gölge tanıdık gelir insana. İşte ömrüm boyunca unutamayacağım anılarımdan biri de o andı.

Düşüncelerimin birini savsam, diğeri tepemde. O minicik aklımı kaçırmak üzereydim.

Zennedersiniz ki adam öldürdüm. Gerçi o işi yapsam belki itibar bile görürdüm ya neyse...

Kaybolanan o ziynet eşyasının suçlusu bir anda ben olmuştum  onların gözünde ve suçsuzluğumu kanıtlamama bile izin vermemişlerdi... Bir çocuğun yaşayacağı en acı travmadır bu.

Sonra ne mi oldu; çalındı diye üzerime atılan o iftiradan bir gün sonra hiç unutmuyorum ziynet eşyasının, eşi tarafından başka bir yere kaldırıldığını öğrendim;  bu kadar kolay mıydı? bir insanı hırsızlıkla yaftalamak ve sonra hiçbirşey olmamış gibi davranmak, hayatın sillesini ikinci kez de o gün yemiştim. Onların gözünde çocuktum, unuturdum, yüreğimde açılan o derin yaralarımı hiç kimse görmedi görmekte istemedi. Ve ben o yaralarımla bugüne geldim. Kabuk bağlayan yaraları bilir misiniz? hiç bir zaman iyileşmez dokundukça kanayarak kendisini hatırlatır. Ben o kanayan yaralarım ile büyüdüm. O kanayan yaralarım ile hayata sımsıkı tutunmayı öğrendim. Arkanızda, yanınızda sizi koruyacak bir aileniz yok ise ve hayat mücadelenizde yalnızsanız her zaman güçlü olmak zorundasınız hayatta ögrendiğim en önemli ders te bu oldu zaten.

Okuduğum bir sözde aynen şöyle yazıyordu; 14 yaşındayken karnımı doyurmak için bir ekmek parçası çaldım. Bu yüzden beni zindana attılar ve orada tam 6 ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur işte sonradan öğrendim; aslında dürüst olduğunda, insanca davrandığında kimseden teşekkür beklemeyecekmişsin. Çünkü hayat adil değil ama hayatın kendi içinde ilginç bir adaleti var; insanlar unutmuyorlar ve karşılığını bir gün, birkaç iyi dost olarak alıyorsun...

Aslında değişmeyen tek gerçek ile de o yaşta tanışmıştı. İnsanların ne kadar acımasız olabildikleri ile ve tam da ogün kendi kendine şunları söyledi;

''Pes etmek yok, hayat uzun bir maraton. ''

Acılarla yoğrulan bir hayattı onun hayatı.

Bir çocuğu hayata küstürmek bu kadar kolay olmamalıydı; O küçücük yüreğinde  aldığı  her yara onu hayattan biraz daha koparmıştı.

Napolyon Bonapart şöyle söylemiş "İnsan olgunlaşması için mutlaka acılarla yoğrulması gerekir. Çünkü o hem taş, hem heykeltraştır." 

Çocukların yüreklerinde  kapanmayacak derin  yaralar açmayalım...

Çocuklarımızı, çocukluğunu yaşamaktan alıkoymayın. Çocuklar oyunlarıyla dünyayı güzelleştirsinler, bırakın onların güzellikleriyle avunalım; Çünkü onların dili, dini, ırkı, rengi olmaz; onlar sadece masum ve güzeller...

 

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Puan Durumu

Takım OM G M P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20

Çorlu Nöbetçi Eczaneler

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği