ELVEDA DERKEN
ELVEDA DERKEN
Oturup saatlerce boş gözlerle tavanı seyrettim. Bu duyguya halbuki hiç de yabancı değildim, çok da iyi bilirdim aslında...
Ne zaman kendim de kuytu bir köşeye çekilsem hep aynı duyguyu tüm hücrelerimde hissederdim.
Bazen dinlenmek için, bazen ise kendimle baş başa kalıp kendimi yeniden tanıyabilmek adına bu eylemi yapardım oysaki.
Evet kendimi yeniden tanımlayabilmek, yeniden keşfedebilmek adına.
Sürekli yazdım içimdeki o derin uçsuz bucaksız duyguları senin yüreğinde hissettirebilmek, yüreğine ulaşmak ve yüreğimden yüreğine köprü kurabilmek adına. Belki başardım belki de daha da çok yazmam gerekiyordu. Ama buna artık zamanım kalmadı galiba!
Yine odamın en tenha köşesinde derin düşüncelere dalmıştım ki birden içimden nedendir ki bilinmez mektup yazma isteği geldi. Evet mektup yazacaktım ama sana...
Yazmak aslında çocukluğumdan beri bir tutkuydu aşktı…Kendimi ifade edebilmek adına kullandığım en anlamlı ve güzel olan tek dildi.
Yazmak sessiz bir çığlık güçlü bir isyandı benim için.
‘’Bazen mutluluğun tarifini yapacak cümlelerim pek olmuyor varın siz düşünün. Pek aram da iyi olmadı aslında bu kavramla belki de cümle kuramayışım sebebi de budur kim bilir!’’
Aslın da yazmak da konuşmak gibidir bilir misin? Nasıl ki konuşurken aklına bir şey gelince dağılır, toparlayamayınca susarsın ya yazmak da işte aynen öyledir. Kalemi elinden bırakınca aklına takılanlarının oturur geçit törenini izlersin.
Sonra zihninde sualler belirir, fakat bazılarına cevap vermemeyi seçersin. Çünkü cevap sandıkların aslında bahanelerindir.
Evet aklımdan geçenlerin geçit törenini izlemek istemiyorum doğrusu o sebeple sana yazacağım mektubuma bir an önce başlamak istiyorum.
Belki de bu bir veda mektubu olacaktı. İlk ve son kez yazacağım bu mektup benim için hiç de kolay olmayacaktı. Yüreğimdeki seslere tercüman olmayı nasıl başaracaktım onu da hiç bilmiyordum doğrusu.
Bildiğim bir gerçek vardı oda; İnsan veda ederken bir daha görüşemeyeceğini ve ne kadar özleyeceğini kestiremediği için vedalar hep kısa sürüyormuş. Belki de benden sana tek yadigar bu mektup ve içerisinde en sevdiğim o kitabımın arasında kuruttuğum seviyor, sevmiyor diye yapraklarında sevgini aradığım papatyam olacaktı.
Bilirsin papatya ya olan tutkumu ve saçlarıma papatyadan yaptığım taçlarımı…
Ha bir de kitaplarım var. Bilirsin ki en yakın dostlarım ve sığındığım tek limanımdır onlar.
Okumayı pek sevmediğini de biliyorum. Kızma ama öyle. Belki de benden sana kalan dostlarımla daha da iyi anlaşacaksın bundan sonra...
Biraz düşündüm de yollarımız hiç ummadığımız bir anda kesişmişti hatırladın mı o günü? Sahi sen bana denk mi gelmiştin? Ben seni görünce sevmeye karar vermişim… Bunu da çok sonraları anladım.
Anılarda takılıp kaldım bugün O günleri düşününce yüzüme gelip oturan o anlamsız heyecan ve beraberinde gelen o hüzün. Aynı anda birçok duyguyu yaşamaya başladım herhalde son günlerde. İnsan zamanla bir yarış halinde olunca demek ki aynı anda birçok duyguyu birlikte yaşayabiliyormuş.
Her neyse her zamanki gibi çevremde olup bitenlerden bihaber koşuşturuyordum sense uzaktan beni izliyormuşsun. Çok sonradan öğrendim bunu...
Ne bileyim o vakte kadar kaybetmek duygusunu, aşkı, sevgiyi meğerse hiç bilmiyormuşum, hiç de tanışık olmadığım duygularmış. İşte o gün tanışmadığım bütün duygularımla tanışmama vesile olman için mi Tanrı seni karşıma çıkarmıştı.
Kısa da olsa her duyguyu (mutluluğu, hüznü, aşkı, acıyı, ızdırabı) galiba en güzel sende tanımıştım. Şimdiler de ise özlemin o kavuran ateşi ile tanıştım.
İyi kilerim olmuştun. İlkim olmuştun. Oysaki ne güzel başlamıştı. Her güzel şey neden bitmeye endeksli ki …
Hay Allah! bu hayatın denklemini neden se çözmeyi bir türlü öğrenemedim gitti …
Ben hep şiirler yazardım o yazdığım şiirleri sana gönderirdim. Bilirsin yaralarımı ilk seninle paylaşırdım. Bazen kafiyeler de bulurduk birbirimizi. Yolu aşktan, sevgiden geçen tüm hayatlara ortak olurdun benimle. Yazdığım her satırın hüznünde kaybolurduk bazen. Ben yazardım sen ise okurdun. ‘’Yine her zamanki harika olmuş’’ der yüzüme o tebessümü kondururdun. Aslında hep merak etmiştim! şimdi itiraf etmek istiyorum. Gerçekten de beğeniyor muydun? Beğenmeseydin acaba o şiirleri yazmaya devam eder miydim?
Peki ya şimdi ben şiirlerimi kime okuyacağım!
Kaderle de aram hiç iyi değildi bilirsin. Aslında pek de kaderci bir insan olamadım. Bana göre ‘’kaderimiz verdiğimiz kararlarla şekillenir’’
(Ya da vermek zorunda kaldığımız)
Peki şu an benim ölüyor olmam, bana biçilen bu kısa hayat benim kaderim mi? Eğer öyle ise ben bu kaderi yaşamak istemiyorum. Ben seni bırakıp gitmek istemiyorum.
‘Başarılı ve güçlü kadınlar hep mutlu olur sanırdım!’ meğerse ne de çok yanılmışım.
İnsanın bir kere yüreğine değersizlik hissi çöreklenmeye görsün, ne yaparsa yapsın gitmiyormuş. Eğer ki bir yanın noksansa, diğer yarın emanet yaşıyormuş. Bazen kendimi emanetçi dükkanında gibi hissetmemin sebebi de bu olsa gerek.
Yine içinden şunu söylediğini duyar gibiyim; Neden benim anlayacağım dilden konuşmuyorsun evet aramızdaki en büyük engelde bu değil miydi zaten?
Aynı şeyleri konuşup aynı anlamlara varamamak.
Şu aralar Öyle yorgunum ki! biri çıksa önüme beni durdursa, ayağım bir taşa takılsa da düşsem.
Birileri, kısaca bir şeyler beni durdursa...
"Hayatımda mutlu günlerim olmuştu elbette, olmadı dersem yalan söylemiş olurum. Ama mesele sadece mutluluk değildi ki! Önemli olan yaşadığını, hayatın bir anlamı, bir değeri olduğunu hissetmekti."
Ben yaşamım boyunca bu soruların cevabını aradım durdum. Bulabildin mi? Belki evet belki de hayır…
Seninle her şeyin anlamı daha da güzeldi. İçtiğim suyun, soluduğum havanın kısacası ben sende aslında diğer tarafımı bulmuştum. Sen benim aynadaki yansımamdın. Sen bendin bense sen.
Arayıp da yıllardır bulamadığım diğer yarımdın sen. Nerden çıktın, nasıl çıktın ama iyi ki de çıktın. Kısa da sürse seninle birlikte geçirdiğim her an o bir ömre bedeldi.
Şu ayrılık kelimesini, vedalaşmaları oldum olası sevemedim. Hele de geri dönüşü olmayacak vedaları hiç sevemedim. Fıtratımda yok vedalar, vedalaşmalar.
Evet bu mektubu sana yazdım. Gönderip göndermeme konusunda henüz emin değilim belki cebimde taşırken düşürüveririm onu da bilmiyorum.
Her şey bir tesadüfle başlamıştı aslında; peki aramızdaki bağın adı Aşk mıydı?
Hayat o kadar tuhaf ki bitmeyecek gibi başlarsın ama bir gün bakarsın ki avuçlarının arasından kayıp gitmiş. Yani kelime değişince anlam değişmiyormuş. Değişmedi de doğrusu.
En çok da neyi özleyeceğim itiraf edeyim mi; gözlerimin içine uzun uzun bakmanı. (İnsan ölünce özler mi acaba. Halen daha ölmeyecekmiş gibi yazıyorum farkında mısın?)
Sanma ki fark etmiyordum; Göz göze gelince gözlerini bir anda gözlerimden kaçırmanı, ben konuşurken sadece beni dinlemeni, gözlerimin içinde kaybolmanı. Hepsi o kadar değerli anlar ki bir ömre bedel benim için. Ama ah şu kader dediğimiz olgu yok mu?
Hatırlıyor musun? Son zamanlar da sürekli sağlığım ile ilgili yolunda gitmeyen bir şeyler olduğundan yakınıyordum sense sürekli bir doktora git diye bana telkinde bulunuyordun.
Söylediğini yaptım ve kuşkularımda yanılmadığımı gördüm. En çok da ne için üzülüyorum; ‘Seni bensiz bırakacağım için.’ Sen bensiz nasıl yaşarsın ki? Aslında sessiz sedasız hayatından çıkmayı düşünmüştüm. Beni kötü bil ki yokluğuma daha çok üzülme diye…
Ama yapamadım işte. Bu mektubu yazarak bunları anlatmak istedim. Sana olan sevgimi de ilk kez bu mektubumda okuyacaksın. Duygularımı hep içimde yaşadığımdan yakınırdın al işte sana sevdiğimi haykırarak, bağırarak söylüyorum. ‘’Seni Seviyorum’’
İlk defa kaybetmekten bu kadar korkuyorum biliyor musun? Çünkü ben seni kaybediyorum. Hem de sonsuza kadar…
Telefonlarına neden cevap vermediğimi, neden senden kaçtığımı öğrendin mi artık? Seni o kadar çok severken senin gözlerinin içine bakarak ben ölüyorum diyemezdim. Diyemedim de zaten.
Evet ben ölüyorum. Seni bensiz bıraktığım için lütfen beni affet. Senden tek isteğim yarım bıraktığım ne varsa her şeyi tamamlaman. Sana yazdığım şiirlerden başlayabilirsin mesela.
Yarım kalan hiçbir şeye tahammülüm yoktur bilirsin?
Beni anılarımla yaşatacağını biliyorum. Sakın ama sakın kendini bırakma. Ne zaman beni özlersen gözleri kapat çünkü ben hep karşında gözlerinin içine bakacağım. Bu sefer gözlerini kaçırmana da gerek kalmayacak.
İlk ve son kez yazdığım bu mektubumda sana Oğuz Atay’ın satırları ile veda etmek istiyorum;
‘Beni bir gün unutacaksın, bir gün bırakıp gideceksin, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandır.’
Başkaları gitmiş olur gidince bir sen yakınsın uzakta kalınca…
Ben o uzaklardan hep sana göz kırpacağım sakın unutma; Beni de unutma, sevgimizi de…
''Yetim bir kederin gölgesi var kalbimde…''
Hoşça kal canım yarısı.
Çok iyi bak kendine…









0 Yorum