HANGİMİZ NE KADAR MUTLUYUZ!
HANGİMİZ NE KADAR MUTLUYUZ!
HANGİMİZ NE KADAR MUTLUYUZ!
Bugün siz değerli okurlarımın karşısına bambaşka bir konu ile çıkıyorum. Bugüne kadar yazdığım yazılardan bambaşka bir konu...
Resmen çağın vebası olan bir sorun olarak görülen bir konu olarak karşımıza çıkan o olgu! sizleri daha da fazla merakta bırakmayıp hemen konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum; İnsanı insan yapabilen kavramlardan biri olan ; ''Mutluluk''...
son zamanlarda; özellikle yakın çevremden işittiğim tek cümle bu diyebilirim sizlere...
Mutluluk ve pozitif enerjili olmak...
Neredeyse mahalle baskısı haline gelen bu iki cümle içimdeki duyguları kaleme dökmeme vesile oldu. Her zaman siyasetten veya toplumsal konulardan bahsedecek değilim ya birazda insanı, insan yapabilen özelliklerden bahsetmek istedim. Okuduğumuz kitaplar dan, izlediğimiz sinema filmlerinden aramızda geçen dost hane muhabbetlerimizden tutun her yanımızı kaplamış o olgu ‘’Mutluluk, Mutlu olabilmek’’
Mutluluk neydi sorusuna eminim ki herkesin verebileceği değişik cevapları vardır. Mutluluk neye ve kime göre değişir, yani oda iyilik ve kötülük gibi göreceli bir kavram değil mi?
Çevrenizdeki insanlara şöyle bir dikkatli baktığınız zaman gözlerinde; kimin ne kadar mutlu, kimin ne kadar mutsuz olduğunu çok rahat görebilirsiniz.
Ben şuna o kadar eminim ki; Çevrenizdeki insanların yarısı mutsuz, mutsuz olmalarına rağmen çevreden gelen baskılar neticesinde mutlu olmasalar bile ''...mış'' gibi yapıyorlar.
Düşünsenize; üzgün ve mutsuz olsanız bile çevreye hep pozitif enerji yollamak için mutluluk rolü yapmak zorunda bırakılıyorsunuz.
Sırtımda ağır bir yük hissettim. Beni yoran bir şey...''
Üzülseniz de, hayatın o ağır yüklerini sırtınızda bir kambur gibi taşımaya alışsanız da; siz gene de çok mutlu ve çok güçlüsünüz. Çünkü bunu yapmaya mecbur bırakılan bir toplum var ne yazık ki! Ama siz gene de evrene hep pozitif enerji yollamak için mutluluk takliti yapmak zorundasınız ki, işte en acısı da bu değil mi? zaten...
Büyüklerimizden sıkça duyduğumuz inanıyorum ki sizler de bu cümle ile büyüdünüz!..
''Aman çok gülme başına bir şey gelir!'' işte tamda bu sebepten gülmeyi, mutlu olmayı bir türlü beceremedik ya! Neden mi? çünkü mutlu olmaktan hep korktuk, aman çok mutluyum acaba bir kaç dakika sonra arkasından bu mutluluğuma gölge olacak hangi hüzün ile buluşurum diye hep mutsuz bir nesil olarak yetiştik. Mutluluğu hiç aramadık, aslında gerçek mutluluk belki de hep yanı başımız da idi, onu da hiç bir zaman göremedik daha doğrusu görmeyi bilemedik. Çünkü bildiğimiz tek bir şey vardı; içinde bulunduğum o kısacık mutluluk bana peşi sıra hüzün getirecek ti; velhasıl böyle böyle yıllarımız mutlululuk kavramının ne olduğunu bilemeden sürüp gitti. Mutluluklarımızı hep erteledik çünkü biz mutlu olmaya alışkın değildik.
Çünkü bizim heybemizde her zaman bir tutam hüzün vardı...
Nazım Hikmet Ran'ın çok sevdiği eşine hitaben yazdığı ''Saman Sarısı '' şiirinin içinde Abidin Dino'ya kullandığı şu dizeleri eminim ki bir çoğunuz bilmektesiniz!
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğinin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarında ki Küba'nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür, çok şükür bugünü de gördüm
Ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin Üstat?
Esasında Nazım'ın Dino'dan bir resim beklentisi yoktu.Belki oda biliyordu yakın arkadaşının ona vereceği cevabı;'' Buna ne Tuval yeterdi; ne de boya...''
Abidin Dino; mutluluğun resmini yapmadı. Çünkü oda biliyordu ki tek kare ile somutlaştıramazdı mutluluk denen kavramı. O mutluluk sözcüklerle anlatma yolunu seçti...
Peki bu ikili diyalogdan sonra bu soru sizlere sorulsa cevabınız ne olurdu?
Mutluluk nedir, sizler mutluluğun resmini yapabilir misiniz;
İnsanlar tarih boyunca kendine bu soruyu sorar, daha keyifli bir hayat sürmenin yollarını ararken birçok filozof da mutluluk üzerine düşünmüş ve kendi düşünce sistemine göre mutluluğu tanımlamıştır. 5 ayrı filozofa göre mutluluğun felsefi tanımı ise şu şekilde:
Aristoteles’e göre mutluluk;
Platon’un öğrencisi olan ve felsefi düşüncede önemli bir yere sahip olan Aristoteles fizik, gökbilim, zooloji, mantık ve siyaset konularında öncü fikirleriyle ünlüdür. Bununla birlikte Aristoteles yaşam, erdem, mutluluk gibi konuları da ele almıştır. Aristoteles’in eudaimonia olarak tabir ettiği mutluluğu akıl, erdem ve tefekkür ile birlikte tanımlamış ve kişilerin bunlarla birlikte mutlu bir yaşam sürebileceğini söylemiştir. O mutluluğu bir histen çok yaşam tarzı olarak nitelendirmiştir. Kişinin kendini gerçekleştirmesi, yani olumlu özelliklerinin üzerine gitmesi de Aristoteles’in mutluluk formüllerinden biriydi.
Epikuros’a göre mutluluk;
Helenistik felsefenin en önemli filozoflarından biri olan Epikuros ömrünü ahlak, erdem ve mutluluk üzerindeki düşünceleriyle geçirmiş ve felsefesini de bu tanımlar üzerinde geliştirmiştir. İnsanın mutluluğa giden yolunu araştırmak ve insanlar arası ilişkilerde ahlak ve erdemi öne çıkarmak önemliydi.
Epikuros mutluluğu haz ile ilişkilendirmiş ve özgürlük, dostluk, sağlık gibi kavramlarını mutluluk formülünün içerisine katmıştır. Hazzı ise acıdan kaçınarak elde edeceğimizi düşünmüştür. Epikuros’un mutluluk adına başka bir önerisi ise ön yargı ve kuruntulardan arınarak tanrı ve ölüm korkusunun üstesinden gelmemiz.
Kıbrıslı Zenon’a göre mutluluk;
Stoa felsefesinin kurucusu olan Kıbrıslı Zenon’a göre mutluluğun formülü doğaya uygun yaşamak ve ölçülü davranmaktır. Ona göre doğa insana doğru yönergeleri gösterir ve insan ancak doğayla denk düştüğünde mutluluğa kavuşabilir.
Nietzsche’ye göre mutluluk
Farklı düşünce biçimleriyle felsefe dünyasında çığır açan Nietzsche mutluluğu da diğer filozoflardan daha farklı bir biçimde ele alır ve mutluluk arayışını zayıflıkla ilişkilendirir.
Nihilist felsefenin kurucularından olan, kimileri tarafından fazlasıyla benimsenen kimileri tarafından ise sıklıkla eleştirilen Nietzsche’nin mutluluğa dair görüşleri ise şöyle: Ona göre huzurlu ve endişesiz bir yaşam sürme arzusu, hayata daha büyük anlamlar yükleyemeyen vasat insanlara özeldir. Daha doğrusu Nietzsche mutlu bir yaşam sürme gayesi hakkında bunu düşünüyordu. Ona göre mutluluk anlık ya da kısa süreli bir durumdu, geçiciydi. Uzun süreli bir mutluluğu ise “ideal tembellik” olarak tanımlamaktaydı. Ona göre insan kendi fikirlerini, özgürlüğünü ve iradesini savunarak, bunlara karşı olan engellerle mücadele ederek memnun bir yaşam sürebilirdi.
Buddha’ya göre mutluluk;
Buddha mutluluğu bir gaye olarak tanımlamıyordu. Ona göre mutluluk yolun sonunda ulaşılacak bir sonuç değildi, yolun kendisiydi. Bu sebeple mutluluğa ulaşmak için yapılması ve gerçekleştirilmesi gereken ideal bir tanımdan ziyade tam da şuan yaşıyor, ilerliyor ve yol alıyor olduğumuz için mutlu olabileceğimizi söylemiştir.
Mutluluklarınızı ertelemeyin... Çünkü hayat mutsuz olacak kadar uzun değil.









0 Yorum