LÖSEMİ DEĞİL İYİLİK BULAŞICIDIR.
LÖSEMİ DEĞİL İYİLİK BULAŞICIDIR.
LÖSEMİ DEĞİL İYİLİK BULAŞICIDIR.
2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası olması nedeniyle lösemili çocuklar hakkında farkındalık yaratmak ve lösemiye dikkat çekebilmek amacI ile yurdun dört bir yanında değişik etkinlikler yapılarak bir nebze de olsa bu hastalık ile ilgili halkın bilinçlendirilmesi sağlanmaktadır.
Lösemi denilince akla ilk gelen Lösev ve kurucu başkanı olan Sn Dr. Üstün Ezer gelmektedir.
Hikayemi anlatmaya geçmeden önce sizlere Lösemi ve Lösev hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.
Lösemi, kan hücrelerinin özellikle de akyuvarların normalin üzerinde çoğalması ile kendini gösteren bir kanser türüdür.
Çocukluk çağındaki kanser vakalarının %35'ini lösemiler oluşturur ve birinci sıradadır. Lösemiler hücre cinsine göre ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi) ve AML (Akut Myeloblastik Lösemi) olmak üzere 2 ana gruba ayrılır. Kendi içlerinde de alt sınıflar tanımlanabilir. Türkiye’de her yıl 16 yaşın altında 1200-1500 yeni lösemili çocuk vakası bildirilmektedir.
Bir çocuğun hayatından daha değerli bir şey olamaz ilkesi ile yola çıkarak tamda bu sebeple bu yavrularımıza umut olmak adına değerli hocamız; Dr. Üstün Ezer önderliğinde 8 Kasım 1998 tarihinde kurulmuş olan Lösev bir çok çoğumuza, çocuklarımıza umut oldu ve de olmaya devam etmektedir.
Annelere ses verirsek, çocukların kalbine dokunabiliriz düşüncesi ile yola çıktım ve sizlere bu yazımda; küçücük kızımızın yaşam savaşında yorulmadan, usanmadan ve umudunu yitirmeden vermiş olduğu o mücadeleyi; savaşçı o güzel kızın, savaşçı annesinin hikayesini yazdım.
Aslında ben yazmadım; o sizlere benim vasıtamla seslendi,
Evet hazırsanız bir annenin; kızına yazdığı yürekleri titreten o mektup ile sizleri baş başa bırakıyorum.
Bugün günlerden Nehir ve annesi;
365 günü de bitirdik. Şimdi yazacaklarım her zaman ki gibi kısa olmayacak. Dile kolay kocaman 365 gün! Bir kaç basit cümleye sığdıramam ki! Gelip geçen 1 günü bile unutamazken.
Her gün, her dakika yaşadıklarımız dün gibi aklımdayken!
Muayene oluruz basit bir kan tahlili isterler, sonuca göre doktorumuz ilaç yazar evimize geri döneriz diye çıkmıştık evimizden. Dönüşte söz vermiştim parka götürecektim kızımı ama kızıma verdiğim sözümü tutamadım. Öyle benim düşündüğüm gibi basit değilmiş meğerse. Haberimiz yokken yurdumuzun dört bir tarafını düşmanlar sarmış bile.
Öğrendiğim o an içimdeki o alev gibi ateş yüreğimi yakıp kavurmuştu. Gözyaşlarım sel olup akmıştı yanan yüreğime. Nasıl bir yangındı bu, nasıl bir sancıydı kalbimdeki...
O an yaşadığım üzücü olayı tarif edecek tek bir söz dahi bulamam, bulamadım da!
Ellerim, ayaklarım tutmuyordu. Yaşadığım o şokla birlikte kafamda oluşan düşünce girdabının içinde boğulmaya başlamıştım. Neden ben, neden benim kızım...
Nasıl olur bu, nasıl atlatacağız nasıl geçecek peki ya geçecek mi? Bu yol çok uzun bir yoldu ve biz bu uzun yolun sonunda kazanan taraf olabilecek miydik? Soruların biri bitmeden diğeri başlıyordu. Kafamın içindeki uğultulardan kendi sesimi duyamaz olmuştum.
Konduramamıştım bu hastalığı kızıma o daha küçücüktü nasıl dayanacaktı bu hastalığa, nasıl baş edecekti o küçücük bedeni ile...
Yaşadığım korku ve şoku atlatmak için çabalıyordum ama nafile, kafamın içindeki o sorulardan kurtulamıyordum çünkü bizi nelerin beklediğini bilmiyordum bu uzun yolculukta.
Tek bildiğim; alacağı ilaçlar, kemoterapiler onun bahar gibi kokan saçlarını dökecekti, rengarenk tokalarımızı bir süre saklamak zorunda kalacaktık.
Biliyordum elbette hiç de kolay olmayacağını, çıktığımız bu uzun yolda nelerle karşılaşacağımızı da.
Rabbim kimseye kaldıramayacağı yükü sırtına yüklemezmiş bize de vermedi. Dermanını, devasını, sabrını ve umudunu da yanında gönderdi. Bana kuvvet verdi bende kızıma kuvvet oldum. Yüreğime serptiği su ile içimde kor gibi yanan ateşi söndürdü.
Kızımla birlikte var gücümüzle savaşmaya hazırdık artık. Büyük savaşımız böyle başladı işte.
Her şeye rağmen hep gülümsedik. İnancımızı, umudumuzu, gülüşümüzü düşmanlara kalkan yaptık. Hastalığı bir kenara bırakıp önümüze; vereceğimiz ve sonunda galip geleceğimiz o savaşa adadık kendimizi.
Küçücük pamuk ellerini avuçlarımın içinde sımsıkı tuttum ve dedim ki biz hazırız, biz bu hastalığı yenmeye hazırız ve sonunda biz galip geleceğiz...
İnsanoğlu başına gelmeyince bilmiyor; Alışabilir miyiz? dediğimiz her şeye alıştık. Büyük bir sınavdan geçtik. Beraber büyüdük, olgunlaştık, güçlendik, çok şey öğrendik. Acısıyla tatlısıyla, sevinciyle,heyecanıyla ne günler geçirdik. Geçer mi acaba dediğimiz günler su gibi gelip geçiyormuş. Günler, aylar, mevsimler bile geldi geçti; hayat bana bunu çok güzel öğretti.
Şimdi yürüdüğümüz bu uzun ve dikenli yollarda çiçekler açmaya başladı, kızımın saçına taç yaptığım o çiçekler.
İçimde tarifi zor olan o duygular var. Hissedilen her şey kaleme dökülmüyor çünkü...
Bahar geliyor, kelebekler uçuyor artık gönül bahçemizde...
Bu hikayede Lösante bizim en büyük şansımızdı. Lösente hastanesine adım attığımız ilk günden beri emin ellerde ve güvende olduğumuzu hep hissettim. Kendimizi kocaman bir ailenin bir ferdi olarak bulduk ve bu bize güç oldu, umut oldu. Bir hastane yapmakla kalmamışlar; içerisine sevgi ve umut dolu hemşire ve doktorlar da koymuşlar.
Unutmadan; birde kıymetli kader arkadaşlarımızda bize çıktığımız bu uzun yolda hep ilham oldular.
Lösev ailesinin bir parçası olmak bizi her zaman gururlandırdı. Başta Lösev Yönetim Kurulu Başkanı Sn Dr. Üstün Ezer ve bizimle, kızım Nehir ile yakından ilgilenen tüm doktor, hemşire, öğretmenlerimiz ve tüm personelimize sizin vasıtanızla tekrar dan teşekkür ediyorum.
Emeğinize, o güzel yüreğinize sağlık. Bizi bu yolda hiç yalnız bırakmadınız. İyi ki varsınız...
Bana eşlik eden; kader arkadaşlarım bu yolda sizinle yürümek çok değerli idi benim için.
Dualarını üzerimizden eksik etmeyen sevenlerimiz de dağ gibi arkamızdaydı. Hepinize buradan tekrar tekrar teşekkür etmek istiyorum. İyi ki varsınız.
Değerli Nehir Çelik; hastalığı yendi ve kocaman bir genç kız oldu. Annesi Ayşe Çelik; Kızının bu zorlu savaşında her daim ona umut oldu.
Nehir Çelik bugün annesi ile birlikte Lösev gönüllüsü olarak kendisi gibi bu hastalıkla savaşan binlerce çocuğa umut ışığı olmak için savaşına devam ediyor.
Çünkü Nehir bu savaşın kazananı oldu ve savaşını diğer arkadaşlarına destek ve umut olmak için bırakmadı.
Evet bir çocuğun hayatından daha değerli ne olabilir ki?
‘’2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftasında’’ şu sözlerim ile yazıma son vermek istiyorum;
''Hey çocuk hayatta hep mutlu ol her zaman, unutma ki;
Her Çocuk Bir kahramandır.
Haydi hep beraber çocuklarımızın ellerinden tutalım! Çok geç olmadan…
Unutmayın; Lösemi değil iyilik bulaşıcıdır.









0 Yorum